ODTÜ'lü ve Ankaralılara SÜRPRİZ!





BİR EĞİTİM TEKNOLOJİSTİNİN TÜRKİYE ANILARI...


Köpeğim Buster'ı biliyorsunuz. Onun sayesinde kocaman bir sosyal çevrem var. Forres'te köpeği olan birçok insanla tanışıyorum. Birkaç yıl önce Buster'ı evimizin hemen arkasındaki köpekler için özel yapılmış 'field'da yani tarlada yürütürken Reg ile tanıştım. Onun evi de fieldın kenarında ve köpeği Megan'la yürüyordu. Kısa bir sohbet ve laf lafı açtı. Reg, Türkiye ve Türkler hakkında unutamadıklarını Türk kahvaltısından başlayıp, kahvesine ve eğitimine kadar ayak üstü anlattı ve her karşılaştığımızda da anlatmaya devam etti, ben de ilgiyle dinledim. Özellikle de, Türkiye'nin yüz aklarından Ortadoğu Teknik Üniversitesi'nin (ODTÜ) kuruluşunda o zamanlar henüz politikaya atılmamış bir bilim insanı olan ve sonrasında kısa süreliğine Başbakanlık da yapmış olan Eski Başbakan Yardımcılarından rahmetli Prof.Dr Erdal İnönü ile çalışmalarını.

Çankaya'daki İngiltere Büyükelçiliği'nin (beyaz bina), karşısında Elmadağ manzarası

Reg'in benimle paylaştıkları  iskocyamektuplari.blogspot.co.uk'de yer almalı diye düşündüm, ona da fikrimi söyledim, 'O günlere ait fotoğraflar da ister misin?'' dedi. Gözlerim parladı. Bizi evine davet etti. Her biri ayrı hatıra taşıyan fotoğrafları çalıştığı ülkelere göre ayrı kutulara özenle koymuş.

Ankaralılar o zamanlarda da damacana su içiyormus

Türkiye'ye ait olan fotoğrafların sayısı 200'den fazla sanırım. 1960'ların Türkiye'sini bir gün ülkemden binlerce kilometre uzaklıkta, çok özel hikayelerle yabancı birinden dinleyeceğim bin yıl düşünsem aklıma gelmezdi. Dünya küçük, hayat sürprizlerle dolu gerçekten.
İste, Avrupa'dan Asya'ya, Latin Amerika'dan, Afrika'ya birçok ülkede 'open university' yani açık öğretim üniversitesi kurmuş, danışmanlık yapmış, yazdığı kitaplar hala bir çok eğitim kuruluşları tarafından takip edilen, ''eğitimin yaşı olmaz''ı ''asla hayatta hiç bir şey için geç değil'' felsefesiyle bütünleştiren,  'eğitim teknolojisti!', bilim adamı Dr. Reginald F. Melton'un gözünden ve objektifinden o yılların Türkiye'si, Ankara'sı ve ODTÜ'sü...

Türkiye'ye yolunuz nasıl düştü?

Cambridge Üniversitesi'nde Natural Science Tripos eğitimini 1958 yılında tamamladıktan sonra uzmanlığımı fizik üzerine yaptım. 1961 yılında mezun olduktan sonra kısa bir süre İngiltere'de eğitmenlik yaptım ama deniz aşırı ülkelerde bu işi yapmak istiyordum. O sırada İngiltere Dışişleri Bakanlığı böyle bir görev için eğitmenler arıyordu. Başvurdum, yapılan mülakatlar sonucunda kabul edildim ve Türkiye'ye gönderildim aynı yıl.

Reg'in Çankaya'da oturduğu mahallenin karlar altında görüntüsü

ODTÜ'de bilim departmanında Türk akademisyenlere danışmanlık veren Profesör Alexander'ın asistanı olarak  işe başladım. Ancak, Profesör Alexander'ın Afrika'da başka bir üniversiteye görevlendirilmesi bizi beklemediğimiz bir durumla karşı karşıya bıraktı. Ankara'daki İngiltere Büyükelçiliğine başvurdum ''Ne yapayım?'' diye. Onlar da ''İstersen dön, istersen departmanın başına geç'' dediler. Yani kararı bana bıraktılar. 27 yaşımdaydım ve çok büyük bir sorumlulukla karşı karşıyaydım. Hayatımın en önemli kararlarından birini verdim. Asistanı olduğum kişinin görevini devralarak, kaldım.

Tanınmış siyasetçilerimizden Erdal İnönü'yle nasıl tanıştınız?        

O yıllarda ODTÜ, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin (TBMM) arkasında küçük bir barakadaydı. Kampüsü yeni yapılmaktaydı. Erdal İnönü'yle o zaman tanıştım, Üniversite'nin Teorik Fizik Bölümünün başkanıydı. Çok özel bir zekası vardı, çok iyi bir teorik fizikçiydi, çok kibar, ileri görüşlü bir insandı. Beraber ilk fizik laboratuvarını kurduk, kampüste de bu sayıyı 10'a çıkarttık.1961 yılında 120 olan öğrenci sayımız 1966 yılında bin 200'e ulaştı. Yalnız Türkiye'den değil bütün Ortadoğu'dan öğrencilerimiz vardı.

Ankara-İstanbul karayolunun 60'lardaki hali...

 Yıllar sonra Erdal ile Paris'te UNESCO'nun bir toplantısında karşılaştık. Onunla konuşmaktan her zaman keyif aldım. Bana politikaya atıldığını söyledi, şaşırmıştım. Çünkü politika ona göre değildi, o mükemmel bir bilimadamıydı.

O yıllarda nasıl bir Türkiye'de yaşadınız? 

Konya'nın Şebi Arus'undan, Kapadokya'nın peri bacalarına, Pamukkale'nin krater gölünden Edirne'ye kadar çok yere gittim. Kahvaltısından kahvesine, kebaplarından balıklarına, semt pazarlarında satılan taze meyve, sebzelerine kadar hepsini çok sevdim.

Reg'in unutamadığı semt pazarlarında karpuz satıcıları

 Hele Üniversitedeyken, çaycının yukarıdan tutmalı yuvarlak bir tepside getirdiği ince bardaklardaki çaylar çok güzeldi. Hala öyle servis yapıyorlar mı bilmiyorum? Yani, her şey ayrı güzeldi. Yollar asfalt değildi o zamanlar, Ankara'dan İstanbul'a giderken bile arabanın içinde sallanıyorduk. Büyük şehir görüntüsü yoktu hiçbir yerde.

Antalyalılar Antalya'nın bu halini hatırlıyor mu hala?

 Mesela Antalya çok güzel bir sahil kasabasıydı. Şimdi Antalya'nın fotoğraflarını görüyorum şok oluyorum. O muhteşem sahil kasabası otellerle dolu koca bir şehire dönüşmüş...

Peri bacalarının o yıllardan görüntüsü

Uludağ'a kayak yapmaya giderdik. Gidemediğimiz zamanlarda da Ankaralılarla Elmadağ'da kayardık. Ankaralıların kurduğu bir kayak kulübü vardı, üniversiteden arkadaşlarla biz de üyeydik. Her pazar otobüsle Elmadağ'a kayak için otobüs kalkardı. Teleferik falan yoktu, kayanlar kendileri yapmıştı.

Neden ayrıldınız Türkiye'den?

Türkiye benim için çok özel bir hayat tecrübesiydi. Evet, hayatımdan çok mutluydum ancak Filipinlerde başka bir üniversite kuruluşu için görevlendirilince 1966'da Türkiye'den ayrıldım...

Tekrar gittiniz mi hiç?

1990'larda Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi'nin davetlisi olarak Eskişehir'e gittik. Kaliteli eğitim vermeye çok azimli akademisyenler vardı ama öğrenci sayısı 580 binlerden 480 binlere düşmüş. Sayıyı yeniden arttırmak için bizden danışmanlık istediler.

Reg ve ailesinin unutamadığı yerlerden biride Pamukkale

Önce oradan bir akademisyeni davet ettik, burada sistemin nasıl işlediğini gösterdik. Sonra ben ve bir arkadaşım Eskişehir'e gittik, seminerler verdik. O zaman Türkiye'yle özlemimi giderdim ama fırsat bulduğumda yine gitmek isterim...

O zamanın Türkiye'siyle bugünün Türkiye'si arasında nasıl bir fark görüyorsunuz?

Benim çalıştığım yıllarda çok dinamik, öğrenmeye, bilime açık bir Türkiye vardı. Yüzü batıya dönük, eğitimini geliştirmek isteyen bir Türkiye vardı. İnsanlarının gözünde bu isteğin enerjisi vardı.

1960'ların Eminönü'süs

Şimdi basından takip ettiğim kadarıyla o imajı yok artık...Bugün eğitim seviyesi yüksek akademisyenini, gazetecisini, hukukçusunu hapse atan bir Türkiye görüyorum ve bu çok rahatsız edici...   

Türkiye'deki temponuza aileniz nasıl ayak uyduruyordu?

Ailecek Türkiye'yi çok sevdik. Gittiğimizde üç çocuğumdan biri olan kızım Karen iki yaşındaydı ve hala Türkiye'yi hatırlıyor. Büyük oğlum Steven Ankara'da doğdu.

Reg'in objektifinden yine bir Kapadokya fotoğrafı

steven şimdi bir doktor ve doğduğu ülkeyi ziyaret etmek istiyor. Ancak Türkiye'de doğduğu için direkt olarak Türk vatandaşı sayılıyor. Eğer giderse askerlik görevini yapması gerekiyormuş (gülüyor)....

Türkiye'den ayrıldıktan sonra ne yaptınız?

Filipinler, Pakistan, Amerika gibi farklı ülkelerde çalıştıktan sonra İngiltere'ye dönüp Open University'de (açık üniversite) göreve başladım. Orada tam 27 yıl çalıştım, doktoramı eğitim metodolojisi üzerine yaptım.


Karakurumlu bir kız çocuğu Reg'e poz verirken

Asya, Avrupa, Latin Amerika, Afrika'nın  birçok ülkesinde açık üniversite kurduk. İlk ve orta öğretimlerinde eğitim metodolojisini çeşitlendirmek isteyen ya da yüksek eğitim fırsatı olmamış insanlarına bu şansı vermek isteyen ülkeler bizi davet etti ve onlara danışmanlık verdik.

Geçmişe bakınca unutamadığınız anılarınızdan birini sorsam...

Her gittiğim ülkeden hala unutamadıklarım var. Mesela UNESCO'nun görevlisi olarak 1981 yılında Karakurum'a gittim. Oradaki okulların ve çocukların neye ihtiyacı olduğunu araştıracaktık.

Ağaç dalından yaptığı kalemi, çamurdan mürekkebine batırıp, elindeki tahta parçasına yazı yazarak, okuma yazma öğrenmeğe çalışan Karakurumlu bir çocuk

O yıllarda Pakistan devleti kontrolü altında olan Himalayaların kuzey batısındaki Karakurum'da (Moğolistan'daki Karakurum değil) ilk önce eğitim sistemlerini görmek istedim. Çocuklar ellerindeki tahta parçasının üzerine tahta çubuktan kalemlerini çamurdan ibaret mürekkeplerine batırarak yazıyor, sonra koluyla siliyor, tekrar yazıyordu. Bu onların okuma yazma öğrenirken defteri, kalemi ve silgisiydi... 
Karakurumlu çocukların okul sıraları

Bir medresede en küçüğü 5-6 yaşından başlayan onlarca çocuk. Küçük bir odanın içine sıkışmışlar, başlarındaki imam ne derse sadece tekrar tekrar ediyorlar, arkası kesilmeksizin. Söylediklerinin ne anlama geldiğini sordum, hiçbiri de bilmiyordu. Çok üzücüydü...

Emeklilik hayatı nasıl gidiyor...

İş hayatımın yanında özel hayatım da çok aktifti. Atletizmden rugbye birçok spor hayatımda büyük rol aldı. Seyahat etmek vageçilmezlerimdendi. Yıllar geçtikçe bazılarını eledim ama dağcılık ve yürüyüş hep oldu. 2000 yılında emekli olduktan sonra yine yürüyüşler ve seyahatler devam ediyor.

Reg arkasına tırmanacağı dağı almış. Batı Nepal, yıl 1970.


Reg, Avrupa'nın ve Alplerin en yüksek noktalarından İsviçre'deki Matterhorn'a tırmanmaya giderken...



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Lâ TAHZEN / ÜZÜLME...

En gözde tatil şekli; 'International House Swap- Uluslararası Ev Takası'